katre vs. dnz
  Neo-Keynesyen Para Talebi Teorileri
 

1. NEO KEYNESYEN PARA TALEBİ TEORİLERİ

1.1 JAMES TOBİN’İN PORTFÖY DENGESİ YAKLAŞIMI

Keynes’in yaptığı spekülatif para talebi analizi birkaç yönden eleştiriye açıktır. Bu analize göre, bireyin tahvilden beklediği getiri eğer paranın getirisinden az ise birey sadece elinde para tutacaktır. Buna karşın, bireyin tahvilden sağlayabileceği getiri beklentisi paranın getiri beklentisinden yüksek ise birey bu seferde elinde sadece tahvil bulunduracaktır. Yani Keynes’e göre kimse elinde para ve diğer varlıkların bir arada bulunduğu çeşitlendirilmiş bir portföy tutmayacaktır. Elde tutulan aktiflerin çeşitlendirilmesinin akılcı bir yaklaşım olduğu ise iktisat yazınının bir öngörüsüdür. Her yatırımcı, fiyatları belirsiz bir şekilde değişen varlıklarla uğranabilecek sermaye kayıplarına karşı güvence olması için bir miktarda göreceli olarak daha güvenli olan bir varlık tutmak ister. Keynes’in spekülatif amaçlı para talebi teorisi yaklaşımı bu yönden eksik kalmıştır.

Nobel iktisat ödülü sahibi ünlü iktisatçı James Tobin, Keynes’in analizinin bu açığını gidermek için “Riske Karşı Davranış Olarak Likidite Tercihi” isimli bir makale yazmış ve bu makale ile bir spekülatif para talebi modeli geliştirmiştir.

Tobin’in temel düşüncesi şu şekilde özetlenebilir; Kişi portföyünde hangi aktif değerleri bulunduracağına karar verirken, sadece bir aktifin bir diğer aktif karşısındaki  getirisi değil, her aktifin sahip olduğu riskide dikkate alır. Tobin’e göre insanlar riski sevmeyen, garantici varlıklardır, yani kumarbaz ruhları pek gelişmemiştir. Bu da demektir ki, getirisi düşük bile olsa insanlar riski daha düşük olan aktifi elde tutabilirler. Tobin’de bu riski düşük olan araç olarak parayı seçmiş ve getirisini sıfır olarak kabul etmiştir.[1] Tahvillerin getirisi ise yüksek ama risklidir. Bundan dolayı insanlar elde değer tutma aracı olarak tahvilin getirisi yüksek olsa bile daha düşük riskli parayı elde bulundurmayı tercih edebilirler.

 

Bu durumda Tobin’in fikrine göre aşağıdaki üç durum geçerlidir;

Ø     Portföy sadece menkul değerlerden(tahvil) oluşuyorsa, yani hiç para tutulmuyorsa, beklenen getiri ve risk maksimumdur.

Ø     Portföyün yarısı menkul değer, diğer yarısı paradan oluşuyorsa, beklenen getiri ve risk öncekinin yarısıdır.

Ø     Portföyde hiç menkul değer yoksa hem getiri hem de risk sıfırdır.

Yani sermaye kaybı ile tahvilin getirisi doğru orantılı bir ilişkiye sahiptir. Tobin’e göre kişi, riski sevmediği ve gelir elde etmek istediği için portföy oluştururken karasız kalır. Kişi bu durumda kararsızlıktan kurtulup yaratılacak portföy için gelirin marjinal faydasındaki azalışa ve riskin marjinal faydasızlığındaki(zararındaki) artışa bakmak zorundadır.

Portföyünde sadece para bulundurarak getirisi ve riski sıfır olan kişinin menkul değerlerindeki bir artış hem geliri hem de riski aynı oranda artırır. Gelir artışından elde edilen fayda ΔUy, riskin getirdiği fayda kaybı ΔR, menkul değer alım miktarı B ve kazanç K olarak kabul edilirse; ΔUy > ΔR olduğu sürece kişi daha fazla menkul kıymet alır (B↑) ve kazancını artırmaya (K↑) yönelir. Artan kazançta kişiyi tekrar tekrar riske girme arzusuna yönlendirir. Ancak ΔUy = ΔR olunca menkul değer alımı durur. Yani menkul kıymet getirisinden sağlanan toplam fayda maksimum olacaktır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki faiz oranlarında yaşanacak olan bir yükselme, tahvilin riskini artırmaksızın getirisini artıracaktır. Böylece paradan menkul değere doğru nisbi bir kayma olur. Bu da daha fazla getiri ile daha az risktir.

Portföy Dengesi Yaklaşımı, bir aktif seçim teorisi olarak, paranın alternatif aktifler arasında nasıl tahsis edileceği konusuyla ilgilenmektedir. Bu yaklaşıma göre, parada dahil olmak üzere, herhangi bir aktifin talebi, toplam aktiflerin içindeki bir oran olarak ele alınmaktadır. (Aktif talebi/Toplam aktifler) Talep edilen aktifin toplam aktifler içindeki oranı kendi faiz oranı ile doğru, ikame edilen aktiflerin faiz oranları ile ters yönlü olarak değişmektedir.  Yani eğer aktifin kendi faiz oranı artarsa toplam aktifler içindeki payı artar. Ancak ikame edilen aktiflerin faiz oranları artınca talep edilen aktifin toplam aktifler içindeki payı azalır.

Portföy Dengesi Yaklaşımına göre, herhangi bir aktifin talebi, tek bir faiz oranı yerine, birden fazla faiz oranının fonksiyonudur. Öte yandan bir aktifin arzındaki değişmenin bütün faiz oranlarını değiştireceği; bir aktifin faiz oranındaki değişmenin ise, o aktif dahil ilgili tüm aktiflerin talebini değiştireceği kabul edilmektedir. Aynı şekilde, herhangi bir aktifin faiz oranı, hem aktifin kendi azı, hem de ilgili tüm aktiflerin arzları tarafından belirlenir.

 

1.2 SERVET UYUMLAMASI YAKLAŞIMI

Karl Brunner ve Allan Meltzer, Servet Uyulmaması Yaklaşımını 1960’larda ortaya çıkarmışlardır. Bu yaklaşımda paranın rolü çok önemli kabul edilmiştir. Servet Uyulmaması yaklaşımında para talebi fonksiyonunun önemli ölçüde istikrar gösterdiği savunulmuştur. Ayrıca para arzının para politikası ile değiştirilmesi halinde, ekonomik faaliyetlerin önceden tahmin edilebileceği ve bu yolla, bozulan para arz-talep eşitliğinin tekrar sağlanabileceği ileri sürülmüştür.

Bu yaklaşım, portföy dengesi yaklaşımıyla benzerlik göstermektedir. Çünkü her iki yaklaşım da aktifler arası seçimi vurgulamakta ve para talebi analizinde nisbi fiyat kuramını uygulamaktadır.

Servet uyumlaması yaklaşımında para talebinin açıklayıcı değişkenleri, nisbi faiz oranları ve şahsın sahip olduğu toplam aktifler, yani serveti, toplamından oluşur.

 

Servet Uyumlaması Yaklaşımında Para Talebi Denklemi:

Para talebinin, almaşık değerlerin getiri yüzdeleriyle ters, servet ile aynı yönde değişeceği kabul edilmektedir. Meltzer, bu çerçevede bir uzun dönem para talebi fonksiyonu belirlemiştir;

lnMD= ln a +b ln i + c ln W

MD: para talebi

i: faiz oranı

W: servet

Meltzer, uzun dönemde çeşitli faiz oranlarının birlikte hareket ettikleri varsayımından hareket ederek, farklı getiri yüzdelerini (parasal ve reel değerler için geçerli olan) temsilen tek bir faiz oranı (tahvil getiri yüzdesi) kullanmıştır. Sonuç olarak, uygulamada elde edilen sonuçlara göre gerek servet, gerekse faiz oranının, para talebinin önemli açıklayıcı değişkenleri olduğu saptanmış, para talebinin servete olan esnekliği 1’e yakın bulunmuştur.

Para talebi fonksiyonunun saptanmasında ki asıl amaç, para arzındaki herhangi bir değişme karşısında gelirin ne yönde ve ne ölçüde etkileneceğini tahmin edebilmektir. Ancak, açıklayıcı değişkenleri arasında gelir bulunmayan Meltzer’in uzun dönem fonksiyon modeli, direkt olarak bu amaç içi kullanılamaz.

Bunu gerçekleştirebilmek için spekülatif para talebinin değişkenlerine göre talep fonksiyonu;

MD= aibWc olur.

Burada, b: MD’nin faiz esnekliğidir, c: MD’nin servet esnekliğidir.

Para talebinin servet esnekliği (c), ampirik bulgulara dayanılarak 1 olarak kabul edilmiştir.

 

MD= aibW şeklinde ifade edilebilir.

(1)   Denklemin her iki tarafı W iile bölünüp,

(2)   Ters çevrilip,

(3)   Her iki taraf faiz oranı i ile  çarpıldığında aşağıdaki eşitlik elde edilmektedir,

 

(iW/MD)=i/(aib)

i burada servetin otalama getiri oranını temsil eden faiz oranı olarak kabul edilirse, o zaman “iW” yaklaşık olarak, servetin sağladığı gelir (Y) olacaktır.

 

Para arzı(M) ve para talebinin (MD) dengede eşit olduğu düşünülürse

(iW/MD) = Y/M = i/(aib) = V yazmak mümkündür.

i/(aib) = V denklemin bu kısmının logaritması alınarak V değeri bulunabilir

lnV= lni – lna – blni

Y tahmini = V tahmini x M (Gerçek para arzı)

Y=VxM


 

1.3 BAUMOL-TOBİN İŞLEM PARA TALEBİ

            William Baumol ve James Tobin tarafından birbirlerinden bağımsız olarak, temeli keynesyen teoriye dayanan, iki adet para talebi teorisi geliştirilmiştir. Bu teorilerin temel düşüncesi elde para tutmanın bir fırsat maliyetinin (diğer aktiflerin faizi) ve bir yararının (işlem maliyetlerinin olmaması) bulunmasıdır. Her iki teorinin vardığı sonuç ise, kişinin işlem para talebinin faiz oranlarının bir fonksiyonu olduğudur.

            Baumol ve Tobin modellerini hazırlarken her dikkate alınan dönem için tek bir sefer gelir elde edildiğini, bu gelirin dönem sonuna kadar harcandığını ve bu davranışı sağlayan kişinin ussal hareket ettiğini varsaymışlardır.

            Ayrıca Baumol- Tobin İşlem Para Talebi Modeli, Para Talebine Stok-Kuramı yaklaşımının temel varsayımlarını içerir. Bu yaklaşımda zaten iki iktisatçının adıyla anılmaktadır. Para Talebi Stok-Kuramı yaklaşımının varsayımları şöyle özetlenebilir;

            Bireyin nominal geliri YN ‘dir. Bu nominal gelir bir tasarruf hesabında tutulursa veya tahvil olarak değerlendirirse i kadar bir faiz geliri getirecektir. Nakit olarak tutulduğunda ise faiz kazancı sıfıra eşittir. Nakit’in, tasarruf hesabına yatırılmasının veya tahvile çevrilmesinin kişiye bir maliyeti vardır ve tc ile simgelendirilmektedir. Bu maliyet işlem için kaybedilen zaman olduğu gibi, ödenebilecek bir komisyonda olabilir. Tahvil ile nakit arasındaki aylık işlen sayısı n ile ifade edilmektedir. Basitlik sağlanabilmesi içinde aylık olarak gelirin tasarruf hesabına yattığı veya tahvil olarak ödendiği varsayılmıştır.

            Bu modelin yaratılmasındaki amaç bireyin işlem güdüsüyle talep edeceği para miktarını ölçmektir. Bireyin hedefi ise nakit tutmanın maliyetini minimize etmektir. Yani nakit tutularak elden kaçırılan faiz geliri ile tahvil tutularak oluşan işlem maliyetlerini minimum seviyeye getirmektir.

            Bireyin amacının ay içinde parayı değerlendirmenin maliyetini minimuma indirmek olduğunu belirtmiştik. Söz konusu olan bu maliyetler işlem maliyeti (n x tc) ve ay boyunca para tutularak kaybedilen faiz geliridir (i x M). Buradaki M ay içinde elde utulan ortalama para miktarıdır.

            Elde tutulan ortalama para M, işlem sayısı n’ye bağlıdır. Bireyin her işleminde Z miktar kadar tahvili nakite dönüştürdüğünü varsayalım. Bu durumda bir aylık süreç içerisinde birey eşit miktarda ve n sayıda para çekerse toplamda YN  kadarlık transfer yapabileceği için, Z= YN/n yazmak mümkündür. Buradan da YN=Z x n ifadesine ulaşılabilir.

            Şimdi gelelim ortalama nakit bakiyesinin (M- kişinin her ay elde tuttuğu ortalama nakit miktarıdır) n ile arasındaki ilişkiye. Kişi elde ettiği gelirin tamamını nakit olarak tutarsa YN kadar bir M elde etmiş olur. Ama bunu yaparak sağlayabilecek olduğu faiz kazancından vazgeçmiş olur. Oysa bu kişi ussal davranıp YN kadar olan gelirinin yarısını tahvile yatırıp yarısını elide tutarsa en azından tahvile yatırılan kısmın faiz getirisi kadar kazanç elde eder. Bu durumda kişinin M’si, YN/2=Z/2 olur. Eğer bu kişi gelirinin 3/4’ünü tahvil olarak tutarsa M’si, YN/4=Z/2 olacaktır. Görülüyor ki her iki durumda da M=Z/2 olmaktadır. Genelde ortalama nakit bakiyesi Z/2’dir. İki durum arasındaki tek fark M azaltılarak tahvile ayrılan paydan daha çok faiz kazancı elde edilebilecek olmasıdır.



[1] Paranın seçiliş nedeni Birleşik Devletlerde hisse senetlerine ilişkin belirsizliklerin enflasyon oranıyla ilgili belirsizliklere göre daha büyük olmasıdır.  Bu sebeple para göreceli olarak daha güvenli bir araçtır.






 

 

            İlk yazdığımız Z= YN/n (1) denklemini hatırlayalım,

            M=Z/2 olduğunu da bildiğimize göre Z’yi yalnız bırakarak Z=2M (2) yazabiliriz.

(1)   ve (2) nolu denklemleri ele alırsak M= YN/2n yazmak mümkündür.

 

Başta belirttiğimiz para yönetmenin maliyetine dönersek;

Toplam maliyet= (n x tc) + (i x M) ve M yerine (1) ve (2) nolu denklemlerle kurulan denklem yazılırsa

Toplam maliyet= (n x tc) + [i x (YN/2n)] ‘ye eşit olur.

 

Buradan da optimum işlem sayısına ulaşmak olasıdır. Bunun için toplam maliyeti n’ye göre minimuma indirgemek gerekir. Denklem çözümlenip n yalnız bırakılırsa;

n=i x (YN/2n)

 

            Optimum işlem sayısının belirlenmeye çalışılmasındaki amaç, sorunumuz olan fazla nakit tutulmasının mı, yoksa fazla tahvil tutulmasının mı maliyetinin bizim için daha fazla olduğunun belirlenmesidir.

            Kişi eğer elinde çok az nakit tutarsa, tahvil faizinden yüksek gelir elde edebilir. Ancak bu durumda işlem maliyetleri de yüksek olacaktır. Faiz oraları yüksekse tahvil bulundurmak, işlem maliyetlerine oranla daha faydalı olacaktır. Tersine faiz oranları düşükse elde çok miktarda tahvil tutmak işlem maliyetlerini, faizden elde edilecek gelirden fazla hale getirir.

            Baumol-Tobin analizine göre şu sonuca varılabilir; faiz oranları yükseldiği zaman işlem amacıyla talep edilen para miktarı azalacaktır. Faiz oranları düştüğünde işlem amacıyla talep edilen para miktarı artacaktır. Bir başka deyişle işlem amaçlı para talebi faiz oranı ile ters yönlü bir ilişkiye sahiptir.



 

SONUÇ

 

            Para talebi ile ilgili olarak söylenebilecek son şey, konu ile ilgili olarak hala birçok belirsizlik ve mevcut para talebi teorileri arasında önemli uyuşmazlıkların olduğudur. Para talebinin belirleyicileri olarak dile getirilen faiz oranları, gelir veya servet hakkında daha çok istatistikî bulguya ihtiyaç vardır. Ayrıca hangi para talebi teorisinin hangi tür ülke (gelişmiş/gelişmekte olan) için daha uygun olacağı konusunda da yeterli veri elde bulunmamaktadır. Yani günümüz itibari ile henüz tam olarak istikrarlı bir para talebi teorisi oluşturulamamıştır ve konu ile ilgili araştırmalar devam etmektedir.



Deniz HİNDİSTAN

 
 
  Bugün 10 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol